Peygamberin Uygun Gördüğü

YYaşar Kandemir hocamızın 1993 Ocak ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 083 Sayfa: 024)

Peygamber aleyhisselam’ın emir ve tavsiyeleri karşısında tavrımız ne olmalıdır? Ashab-ı kiramdanCüleybîb’in macerası, bu konuda bize çok güzel bir ders vermektedir.

Başkasını Bulamamış mı?

Yoksul Cüleybîb’in dış görünüşü de yoksuldu. Boyu oldukça kısa, yüzü bir hayli çirkindi. Görünüşe değer vermek bütün insanların zaafı olduğu için, o da kimseden pek iltifat görmezdi. Bu yüzden de bir türlü evlenememişti.

Cüleybîb’in derdini ve değerin! iyi bilen Resül-i Ekrem Efendimiz, onu evlendirmek için uygun bir fırsat kolluyordu.

Medineli sahabîlerden birinin evlenme çağında bir kızı vardı. Birgün bu zat ile başbaşa kalan Nebiy-yi Ekrem Efendimiz, ona:

– Kızına talibim, dedi.

Kızım kendisi için istediğini zanneden sahabî, buna pek sevindi:

– Emrin başım üstüne, Ya Resülallah! diye sevincini belirtti.

Resülullah Efendimiz:

– Kızını kendim için değil Cüleybîb için istiyorum, buyurunca, sahabî duraladı:

– O zaman annesiyle görüşmem ve onun fikrini almam lazım, dedi. Sonra da kalktı evine gitti. İçeri girer girmez hanımına:

– Kızıma Resülullah talip oldu, dedi.

Hanımı bu habere pek sevindi. Peygamber aleyhisselam’ın kayınvalidesi olmak ne büyük saadetti.

Onun bu aşırı sevincini gören sahabî:

– Resülullah Efendimiz kızım kendisi için istemiyor, diye düzeltti. Bu defa kadıncağız şaşaladı:

– Öyleyse kim için istiyor? diye merakla sordu. Kocası:

– Cüleybîb, için, deyince, kadın büyük bir paniğe kapıldı:

– Ne! Cüleybîb’e mi? Sen ne söylüyorsun? Kızımızı kimler istedi de hiçbirine vermedik. Hz. Peygamber Cüleybîb’den başkasını bulamamış mı? diye ileri geri söylendi.

Karısının bu olumsuz tavrını gören sahabî, Resüli Kibriya’nın yanına gidip kızlarını Cüleybîb’everemeyeceklerini söylemek üzere ayağa kalktı.

Annesiyle babasının kendisine dair konuşmalarına kulak misafiri olan kızları, son derece şuurlu ve uyanık bir genç hanımdı. Onları uyarmak istercesine sordu:

– Beni evlendirmeniz için aracılık yapan kimmiş? Annesi:

– Peygamber aleyhisselam, dedi.

Kızları hakkında en iyi kararı verdiklerini sanan annesiyle babasına:

“Peygamber aleyhisselam beni birine uygun görüyor da, siz buna karşı çıkıyor ve Resülullah’ın teklifini geri çeviriyorsunuz, öyle mi? diye hayretle sordu. Ve sözlerini şöyle tamamladı: “Resülullah Efendimiz beni kime uygun gördüyse, siz de uygun görün. Zira o benim aleyhime olacak bir şeyi yapmaz.

Olayın devamını zikretmeden önce, burada bir noktayı belirtmemiz gerekiyor.

Cüleybîb’in kıssasını Ahmed İbni Hanbel’in Müsned’ini esas alarak anlatıyoruz. (III, 136; IV, 425) Ashab-ı kiramın hayatına dair kaynaklarda belirtildiğine göre, bu son derece uyanık, genç hanım, annesi ile babasına, Resülullah’ın teklifini kabul etmemek suretiyle ne büyük hata ettiklerini anlatmak üzere Ahzab Süresi’nin 36. ayetini hatırlatıyor. Ayette şöyle buyuruluyor:

“Allah ile Peygamberi bir iş hakkında hüküm verdikten sonra, mü’min olan bir erkekle mü’min olan bir kadına, artık o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resülü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”

Kızlarının bu uyarışı üzerine, adeta uykudan uyanır gibi kendilerine gelen anne ve baba, ne büyük bir hatadan geri döndüklerini farkettiler. Kızlarına minnetle bakarak:

– Çok doğru söyledin, yavrum, dediler. Uçurumun kenarından geri dönmenin sevinciyle Resül-i Ekrem Efendimiz’in yanına koşan sahabî, olup bitenleri kısaca anlattıktan sonra:

“Senin uygun gördüğün kimseyi biz de uygun görüyoruz. Kızımızı Cüleybîb ile evlendirebilirsin, ya Resülallah, dedi.

Bu habere sevinen Resül-i Muhterem Efendimiz,peygamber tavsiyesini herşeyin üstünde tutan o anlayışlı kıza:

“Allahım! Onun üzerine hayırlar yağdır. Kendisine sıkıntısız bir hayat nasib et!” diye dua etti.

O Bendendir

O günlerde bir savaş çıktı. Resülullah Efendimiz’in bizzat iştirak ettiği bu gazveye Cüleybîb de katıldı. Zorlu bir savaş yapıldı. Bu savaşta müslümanların önemli kayıpları oldu. Sahîh-i Müslim’de de anlatıldığı üzere (Fezailü’s-sahabe, 191), savaş bittikten sonra Nebiy-yi Muhterem efendimiz:

– Kayıplarınız var mı? Bir bakın!, buyurdu. Ashab-ı kiram kimlerin şehit düştüğünü tesbit etmek üzere koşuştular. Sonra dönüp gelerek:

– Falan, falan, falan sahabîler şehit oldu, dediler. Resülullah sallellahu aleyhi ve sellem:

– Bir daha bakın, başka kaybınız var mı? diye sordu.

Sahabîler harb meydanım bir daha dolaştıktan sonra, geri kalan şehitlerin adlarını söylediler.

Hz. Peygamber’ın özellikle öğrenmek ve önemini diğer sahabilerine de öğretmek istediği bir şehit vardı. Ondan haber getirmelerini istiyordu. Belki de o şehit hayatında önemsenmediği gibi ölümünden sonra da önemsenmiyordu.

Fahr-i Cihan Efendimiz daha açık konuştu:

– Cüleybîb’i aranızda göremiyorum. Haydi bir araştırın! buyurdu.

Ashab-ı kiram, savaş alanına bir daha koşuştular. Devirdiği yedi kafirin arasında şehid düşen Cüleybîb’in naşını gördüler. Koşup Hz. Peygambere durumu haber verdiler.

Kainatın Efendisi, Fakirlerin Hâmisi Resülullah sallellahu aleyhi ve sellem hemen oraya geldi. Kolları adeta budanmış olan şehid Cüleybîb’i, mübarek kollarına aldı:

– “Yedi kişi öldürmüş. Sonra da onu şehid etmişler. Bu gördüğünüz zat bendendir; ben de ondanım.” buyurdu.

Cüleybîb için bir kabir kazdılar. Resül-i Kibriya onu mübarek elleriyle kabrine koydu.

İşte o gün herkes Cüleybîb’in Allah ve Resulü katında ne kadar ehemmiyetli bir kimse olduğunu anladılar. Dul kalan karısıyla evlenmek ve böylece Cüleybîb’in hayır ve bereketlerinden hissedar olmak için birbiriyle yarıştılar. Rivayet edildiğine göre, o güne kadar dul kalan hiçbir kadının bu kadar çok talibi olmamıştır.

Peygamber aleyhisselam’ın hiçbir arzusunun asla geri çevrilmemesi gerektiğini bilen, bu sebeple hayır duasını alan, annesiyle babasını büyük bir hatadan kurtaran bu genç hanımın adını maalesef bilemiyoruz. Onun bizlere verdiği büyük ders şudur:

Allah ve Resulü’nün buyrukları, sözlerin en doğrusu, yapılması gereken hareketlerin en isabetlisidir. O sözlerin doğruluğunu ve güzelliğini insanlar kavrayamamış olabilirler. Zira herkesin anlama ve kavrama kabiliyeti bir değildir. Kainatın Sahibi ve O’nun Muhterem Elçisi, insanların hayrına olmayacak birşeyi emretmezler. Onların yapılmasını emrettiği herşey, mutlaka kulların menfaatinedir.

Bu kıssadan öğrendiğimiz bir diğer husus da, güzellik ve çirkinlik mefhumlarının izafî oluşudur. İnsanların güzel gördüğü herşey güzel değildir. Çirkin dedikleri herşey de kötü değildir. İnsanlar, görünüşe bakarak hüküm verirler. Halbuki Resül-i Ekrem efendimizin buyurduğu gibi:

“Allah Teala kullarının bedenlerine ve yüzlerine değil, kalblerine bakar.”

Yüzü güzel olan niceleri vardır ki, kalbleri kötü ve niyetleri bozuk olduğu için Allah kalında bir sinek kadar değerleri yoktur. Görünüşü güzel olmayan ve insanlar tarafından kendilerine değer verilmeyen öyle mükemmel kimseler vardır ki, Allah Teala onların bir dediğin! iki etmez.

Ümit Nesli

Resülullah’a itaat anlayışına hayran kaldığımız o genç hanım, Peygamber buyruğuna başeğme gereğini, babasından ve annesinden daha iyi kavramıştı. Bu sebeple hem onları günaha düşmekten kurtardı hem de kendisi ebedi saadete kavuştu.

Bu gönül gözü açık genç hanım, gönlümüzü manevi heyecanların en güzeliyle dolduran genç neslimizi hatırlatıyor. Diriden ölüyü, ölüden diriyi çıkaran Kudretli Rabbime sayısız hamd ü senalar olsun ki, bizim memleketimizde de, Allah’a giden yolu kendi gayretleriyle bulan, anne ve babalarının düştüğü hataya düşmek istemeyen uyanık ve şuurlu bir nesil yetişiyor.Kendilerine öğretilmediği halde, islamiyetin güzelliğini arayıp bulan, insanı yaratanın, onun saadeti için hazırladığı dünya görüşünün en isabetli hayat tarzı olması gerektiğini idrak eden güzel bir gençlik filizleniyor.

Her devirde hem kendilerin! hem de ana-babalarını kurtaracak genç nesiller yetiştiren ve onlara Resülü’nün yegane rehber olduğunu öğreten Allahım! Sana şükürler olsun…