Kadınların Elçisi

YYaşar Kandemir hocamızın 2007 Ekim ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 260 Sayfa: 028)

Sohbetimizde iki soruya cevap arayacağız:

Müslüman hanım nasıl olmalıdır?

Müslüman erkek nasıl olmalıdır?

“Müslüman hanım nasıl olmalıdır?”

sorusunu cevaplandıran hadîs-i şerîflerden biri şudur:

Peygamber Efendimiz’e

“Hangi kadın daha hayırlıdır?” diye soruldu.

O da şöyle buyurdu:

“Kocası baktığında onu sevindiren;

bir şey istediğinde ona itaat eden;

kocası evde bulunmadığı zaman

hem kendini

hem de onun malını koruyan kadın”

(Nesâî, Nikâh 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251, 432, 438).

“Kocası baktığında onu sevindiren”

ifadesini nasıl anlamalıdır?

Çünkü bu söz oldukça kapsamlıdır.

Kocası “neye baktığında” onu sevindirecek?

Bunun anlamı şöyle olmalıdır:

Kocası, eşinin yüzüne baktığında;

onun sevgi ve muhabbet dolu bakışlarını görmeli,

o da kocasıyla güzelce geçinip onu sevindirmeli,

ona karşı gelip öfkelendirmemelidir.

Elbisesine baktığında;

temiz giyindiğini,

giydiğini kendine yakıştırdığını görmeli, sevinmelidir.

Kocası, evine baktığında;

bir düzen ve tertip görmeli, mutlu olmalıdır.

Eşyaların sağa, sola atıldığını,

yıkanmamış bulaşıkların

üst üste yığıldığını görmemeli, üzülmemelidir.

Hadîs-i şerîfin böyle yorumlanması

öyle sanıyorum ki,

bazı genç hanımların hoşuna gitmeyecektir.

Çünkü yeni nesli bir masalla uyuttular;

hâlâ da uyutuyorlar:

Kadın erkek eşitliği masalı.

Esasen bu masal pek beğenildi;

heyecanla dinlendi ve pek sevildi.

Bu masala ters gibi görünen bir hadis duyulduğunda,

önce tereddüt edildi, sonra tedirgin olundu.

“Bizim peygamberimiz hiç öyle şey söyler mi!” denildi.

Öte yandan yine bazılarının somurtmasına yol açan

şu âyete uygun bir yorum arandı:

“Erkekler kadınlar üzerinde yönetici

ve koruyup gözeticidir” (Nisâ 4/34).

Çünkü bu âyet de kadın erkek eşitliğine ters görüldü.

Sözü uzatmayalım.

Bu hâlimiz, insanımızı dinden soğutmak isteyenlerin

bir zaferidir.

Kadının kocasına karşı görevlerini

Peygamberimizden öğrendiği zamanlar

evlerimiz, ev olmaktan çok bir yuvaydı.

Şimdiki evler pek yuvaya benzemiyor.

Hafif bir esinti evimizin içine doluyor

ve bizi üşütüyor.

Asr-ı saâdet’ten yani Peygamber devrinden

ufkumuzu açacağını umduğum bir olay sunacağım.

Aynı zamanda kendimizi test etmeye yarayan bir olay:

Yezîd kızı Esmâ Medineliydi.

Peygamber Efendimize ilk biat eden hanımlardan biriydi.

Çok güzel konuşurdu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz’in huzuruna çıkar,

kadınların sormaya çekindikleri konuları

ona rahatlıkla sorardı.

Sevgili Efendimiz de Esmâ’yı takdir eder,

“utanma duygusunun

dinlerini öğrenmeye engel olmadığını” söyleyerek

Medineli hanımları överdi.

Birgün hanım sahâbîler

onu Peygamber Efendimize gönderdiler.

Esmâ, Resûlullah Efendimizin huzuruna çıkınca

şunları söyledi:

“Anam babam sana feda olsun Yâ Resûlallah!

Ben sana kadınların elçisi olarak geldim.

Allah seni bütün erkek ve kadınlara

peygamber göndermiştir.

Biz sana ve senin Rabbine iman ettik.

Kadın olduğumuz için evlerinizde kapanıp kalmış,

nefislerinizi tatmin etmiş

ve çocuklarınızı karnımızda taşımışızdır.

Siz erkekler ise

cuma namazı kılmak,

camiye ve cemaate çıkmak,

hastaları ziyaret etmek,

cenazelerde bulunmak,

birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda

bize üstünlük sağlamış bulunuyorsunuz.

Bütün bunların en önemlisi

Allah yolunda cihad etmektir.

Fakat siz hac ve umre için

yahut düşmanla savaşmak üzere

evinizden çıktığınız zaman

mallarınızı biz koruruz,

iplik eğirip size elbise yaparız,

çocuklarınızı besleriz.

Buna göre bizler, sizin kazandığınız

hayır ve sevaplarda size ortak olamaz mıyız?”

Esmâ’nın bu sözlerini pek beğenen

Resûl-i Ekrem Efendimiz ashabına dönerek:

“Siz bir kadından,

din konusunda sorduğu bir soruda

bundan daha güzel söz işittiniz mi?” diye sordu.

Sonra da ona şunları söyledi.

“Ey hanım! İyi anla ve seni buraya gönderen

hanımlara iyice anlat ki,

bir kadının kocasıyla güzel geçinip

onun hoşnutluğunu kazanması,

sevap bakımından

o saydığın üstünlüklerin hepsine denktir”

(İbn Asâkir, Târihu Dımaşk (Ömerî), VII, 363-364, XXIX, 65-67;

Beyhakî, Şuabü’l-îmân (Zağlûl), VI, 421).

Görüldüğü gibi, kadın erkek eşitliği

bolca sevap kazanmadadır;

Allah’ın rızâsını elde etmededir.

Yoksa vücut yapıları,

görevleri ve sorumlulukları farklı olan kimseler arasında

eşitlik aranır mı?

Müslüman erkek nasıl olmalı?

Şimdi de “erkek nasıl olmalı?” sorusuna cevap arayalım:

Bu sorunun en kısa ve en doğru cevabı şudur:

Erkek, Peygamber Efendimiz gibi olmalıdır.

Çünkü Peygamber Efendimiz:

Evinde ailesinin hizmetindeydi.

Elbisesini temizler, gerektiğinde yamar,

koyununu sağar,

papucunu tamir eder,

kendi işini kendisi yapardı

(Buhârî, Ezân 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 106, 256;

İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), XII, 488-489).

Kadının eşine karşı görevlerinden söz etmek

onun hiçbir hakkı olmadığı anlamına gelmez.

Bakınız Allah Teâlâ kadının hakkını nasıl dile getiriyor:

“Erkeklerin, hanımları üzerinde hakkı olduğu gibi,

hanımların da kocaları üzerinde hakkı vardır”

(Bakara 2/228).

Haklardan söz etmeyi yeterli bulmayan Rabbimiz,

Müslüman erkeklere bakınız neyi öğütlüyor:

“Kadınlarla güzel bir şekilde hayatınızı sürdürün”

(Nisâ 4/19).

“Kadınlarla güzel bir şekilde hayat sürmek” ifadesi

çok kapsamlıdır:

Bu emrin ilk akla getirdiği:

Güler yüz, tatlı söz, güzel davranıştır.

Bunu Peygamber Efendimiz

“hayırlı olmak” ifadesiyle

bakınız ne güzel açıklamıştır:

“Sizin en hayırlınız,

âile fertlerine en hayırlı olandır.

Ailesine en hayırlı olanınız da benim”

(İbni Mâce, Nikâh 50; Tirmizî, Menâkıb 64).

Aile fertlerine hayırlı olmanın ölçüsü ise

Yukarıda geçtiği gibi onların hizmetinde olmaktır.

Erkeğin hanımıyla güzel geçimini

en iyi anlatan hadislerden biri de şudur:

“Hiç kimse karısına kin beslemesin!

Çünkü onun bir huyunu beğenmezse,

bir başka huyunu beğenir” (Müslim, Radâ’ 61).

Karı koca, Allah’a giden yolda

elele yürüyen iki dost, iki arkadaştır.

Asla birbirinin rakibi değildir.

Birbirine üstünlük iddiasında da bulunmazlar.

Onlar, Hakk’a giden yolda nasıl yürüyeceklerini

Allah’tan ve Resûlullah’tan öğrenirler.

Gerisi boş iddiadan ibarettir.